30 Nisan 2024 - Salı

Şu anda buradasınız: / İFRAT VE TEFRİT Mİ? MU’TEDIL OLMAK Mİ?
İFRAT VE TEFRİT Mİ? MU’TEDIL OLMAK Mİ?

İFRAT VE TEFRİT Mİ? MU’TEDIL OLMAK Mİ? HÜSEYİN KERİM ECE

 

- İfrat Ne Demektir?

“Ferata” fiilinin if’al kalıbından ‘ifrat’, unutmak, bir şeyi etrafından taşıncaya kadar doldurmak, acele etmek, bir kimseye/hayvana gücünün üzerinde yük yüklemek, haddi aşmak demektir.[1]

Kavram olarak ifrat; istikâmet çizgisini aşmak, normalin üzerine çıkmak, ötesine geçmektir.[2] Ya da istenilenden fazlasını yapmaktır.[3]

Yani, herhangi bir konuda fazla ileri gitme, ölçüyü aşma, aşırı davranma (haddi aşma) ve taşkınlık yapmadır. 

 

- Tefrit Ne Demektir?

“Ferata” fiilinin tef’il kalıbından ‘tefrit’ ifratın zıddı olarak yeterince ileri gitmemek demektir. Ortalamanın, yani vasatın çok altında kalmak, geride kalmak, normalden aşağı olmak, gevşek davranmak, çabuklukta çok geri kalmak, normalden aşağı olmak gibi manalara geliyor.

Kavram olarak; tembel davranmak, yapmaya güç yettiği halde aşırı şekilde gevşeklik gösterip, yapması gerekeni ihmal etmek etmektir, noksanlıktır, ihmalde aşırılıktır.

Görüldüğü gibi tefritte de aşırılık söz konusu. Ancak bu aşırılık ifratta normalin üzerine çıkmak şeklinde ortaya çıkarken, tefritde normalin gerisinde kalmak şeklinde görülür.[4]

Bu aşırılık genelde olumlu, dinen emredilen ve hoş görülen şeylerde olur. Mesela;

“Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez...” (Mâide 5/87)

Peygamber bir seferde namaz konusunda kendi kendilerine güçlük çıkaran arkadaşlarına; “... Ben sizin için güzel bir örnek değil miyim?..”[5] diyerek onları tefritten uyardı.

 

- Tefritin Bir Benzeri; Taksîr

Bir şeye gücü varken el çekip vazgeçmek, kısa/yetersiz, ya da gereğinden az yapmak, tembellik etmek demektir.[6]

Abdullah b. Abbas şöyle anlattı: “Peygamber abdest aldı, abdestinden suyu ne çok kullandı ne de haddinden fazla kıstı, yani taksîr yapmadı...”[7]

 

- İfrat ve Tefrit Arasında

Kur’an ve hadislerde zaman zaman aşırılıklar üzerinde duruluyor ve bunların sebep olduğu kötü sonuçlara dikkat çekiliyor.

İfrat ve tefrit, yani dinde aşırılık eski toplumların yıkımını hazırlayan yanlış bir tutum idi. Kur’an, eski kavimlerin aşırılıklarından örnekler verip müslümanları itidalli olmaya teşvik ediyor.

Eski kavimlerin aşırılığı hadislerde de geçiyor.[8]

Hristiyanlar Hz. İsa’yı yüceltmede aşırıya giderek onu tanrının oğlu dediler, Yahudiler de onun doğumunu dillerine dolayarak onun elçiliğini kabul etmediler. Birisi ifrat, diğeri tefrit. Her iki tutum da aşırılıktır.[9]

Peygamber (sav) dinde aşırı gidenleri şöyle uyarıyor. “Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekiler ancak dindeki aşırılıkları sebebiyle helâk oldular.” [10]

“Söz ve davranışlarında ileri gidip haddi aşanlar helâk oldular.” Bu sözü üç defa tekrarladı.[11]

            “Gerçekten bu din kolaylıktır. Hiç kimse yoktur ki, din hususunda kendini zorlasın da din ona galebe etmesin. Öyleyse orta yolu takip edin.”[12]

Onun mü’minlere tavsiyesi mu’tedil olmak, her konuda dengeli davranmaktır.

İslâmda aşırı dünyevîleşme reddedildiği gibi din ve ibadet adına dahi olsa bütünüyle dünya işlerinden kopacak kadar aşırılığa sapmak da caiz değildir.[13]

Peygamber ayrıca kendi kendilerine ağır ibadetlere girişenlere diğer görev ve sorumluluklarını hatırlatması da dikkate değer.

Bir hadis rivâyetine göre bunları yapan Abdullah b. Amr’a üzerinde başka sorumluluklar olduğunu hatırlatmıştı.[14]

Daha çok dindar olacağım niyetiyle kendini ve ailesini ihmal eden Ebu’d-Derdâ’yı “Rabbinin senin üzerinde hakkı var, nefsinin senin üzerinde ailenin senin uzerinde hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver” diyen Selman’ı (r.a.) tasdik etmiştir.[15]

Kendisine özenerek daha fazla ibadet yapmak isteyen sahâbeleri uyararak ümmeti kendi sünnetine (Kur’anî hayatına) uymalarını söyledi.[16]

En güzel örnek olan hz. Peygamberin (s.a.v.) ümmeti i’tidalli davranmaya teşvik ettiğini, ifrat ve tefritten sakındırdığını, her hususta dengeli olmalarını ve orta yolu izlemelerini tavsiye ettiğini görüyoruz.

Hz. Aişe’ye öğrettiği dua: “Allahım beni doğruya (hidâyete) eriştir ve i’tidale uygun hareket etmeye muvaffak kıl.”[17]

Mutluluğun faktörlerin biri de i‘tidalli olmaktır. Ne ifrat ne tefrit...

 

- İfrat ve Tefrite Örnekler

Birisini çok çok aşırı sevmek ifrat; birinden aşırı nefret tefrittir. Peygamber (s.a.v.) aşırı sevginin gözü (manen) kör edebileceği uyarısında bulunuyor.[18]

Sevgi ve nefrette orta yolu, teenni ile hareket etmeyi tavsiye ediyor. Sevdiğini ölçülü sev; bir gün gelir sevmediğin biri olabilir. Sevmediğini de ölçülü olarak sevme; bir gün gelir dostun olabilir.”[19]

Âhireti, oradaki hesabı unutup dünya işlerine takılıp kalmak ifrat; dünya hayatından, nimetlerden yüz çevirmek (ruhbanlık) tefrittir.[20]

Allah’ın gönderdiği vahyi inkâr etmek, cephe almak, onunla mücadele etmek, hevâsından din uydurmak, bu vahyi işine geldiği gibi anlamayıp uygulamak ifrat; vahiy karşısında duyarsız, tembel, ilgisiz olmak, vahyi (dini) öğrenmemek, anlamaya çalışmamak da tefrittir.

Kişinin kendini çok dindar görmesi, bu konuda başkalarını küçümsemesi, İslâmî hükümler konusunda sert olması, din adına şiddet kullanmayı meşru görmesi, çok şeye rahat ‘haram’ demesi, Müslüman olmayanlara veya dini yaşamayanlara kendince ceza kesmesi, Allah yolunda çalışmayı sıcak savaş zannetmesi ifrat; İslâmî hükümler konusunda tembel olması, aldırmaması, İslâm’a aykırı görüşleri, tutumları hoş görmesi, bâtıl görüş ve fitne-fesatlara aldırmaması da tefrittir.

Kişinin günlük hayatında yapması gerekli olan işlerini ihmal edip kesintisiz ibadet etmesi ifrat; ibadeti terketmesi, ihmal etmesi, azıcık yapması tefrittir.

Kişinin cimri olması, en tabi ihtiyaçlarını bile karşılamada hasis davranması, malı infak etmemesi ifrat; elinde avucunda olanı infak diye vermesi, saçıp savurması, bu yüzden muhtaç hâle gelmesi tefrittir.

Kur’an bu konuda da orta yolu gösteriyor.

“Harcarken ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında bir yol tutarlar” (Furkan 25/67)

Peygamber (s.a.v.) infak ve sadaka vermede i’tidalli olmayı, dengeli davranmayı tavsiye etti. Malının tamamını sadaka olarak vermek isteyen Ka’b b. Mâlik’e malının üçte birini kendisine saklamasını, bunun daha hayırlı olacağını söyledi.[21]

Bütün iş ve davranışlarda acele etmek, düşünmeksizin karar vermek, i’tidalden sapmak ifrat; her şeyde tereddüt etmek, ihmalkâr davranmak, işini önemsememek ve zamanında yapmamak tefrittir.

Başkalarına karşı saldırgan olmak, düşmanca davranmak, tehlikeyi abartmak ifrat; saldırılara aldırmamak, tehlikelerin farkına varmamak, tebdir almamak tefrittir.

Hükmetmede hak ve adaletten sapmak, torpille iş görmek, kendi adamını haksız olsa da koruma, acele karar verme ifrat; karar almada aciz ve kararsız olmak, aşırı tereddüt etmek tefrittir.

Allah’tan korkmamak, O’nun hesabından emin olmak, yaptığı amellere çok güvenmek ifrat; küsüp ümitsiz olmak, “ben artık battım” demek tefrittir.

Halbuki İslâmın bu konuda tavsiye ettiği orta yol “beyne’l-havfi ve’r-reca-korku ile ümit arası”dır. Bazı âyetlerde buna işaret ediliyor. (bkz: Secde 32/16. Zümer 39/9. Hicr 15/56)

Ölümüne veya kapasite üzerinde çalışmak, ölüm yokmuş gibi habire çalışmak, hayatında çalışmadan başka bir şeye yer vermemek ifrat; tembel, pinti, asalak olmak, en zaruri ihtiyaçları bile temin edememek tefrittir.

Kibir (büyüklenme), başkasını renginden, ülkesinden, etnik kökeninden dolayı aşağı (hakir) görmek, kabalık yapmak ifrat; mütevazi olacağım diye zelil, sünepe, kendi değerini unutmak da tefrittir.

Aşırı öfke, yerli yersiz kızmalar, kabalığa yeltenmeler ifrat; vurdum duymaz olmak, şeref ve izzetine dokunulsa bile ses çıkarmamak, haksızlıkları sineye çekmek tefrittir.

Öfkeyi bile yerinde kullanmak Kur’an’ın emridir. (Âli İmran 3/134)

Bir sohbette, fikir tartışmasında, açık oturumda karşıdakilerin yeterince dinlememek, erken kızmak, hiddetlenmek, işi kavgaya dökmek ifrat; çok pasif kalmak, fikrini söylemekten çekinmek tefrittir.

Kesin delili olmadığı hâlde kendi kafasından ona buna haram demek, mübah, helâl şeyleri aşırı titizliği sebebiyle haram saymak, ya da Allah’ın haramlarına aldırmamak ifrat olduğu gibi, ne olursa olsun, helâl haram demeden yeyip, içmek, kullanmak da ifrattır. (Bkz: Mâide 5/87-88)

Bir Müslümanın helâl şeyleri kendisine haram kılması, bunu başkalarına da dayatması dinde hem ifrattır hem de tefrittir. Böyle bir tavırda Allah’tan rol çalma tehlikesi vardır. Zira kullara bir şeyi haram veya helâl kılma yetkisi Rabbin hakkıdır.

“De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?..” (A’raf 7/32. Ayrıca bkz: Yûnus 10/59-60)

“Allah’a mâl etmek için dillerinizin alıştığı yalanlar ile; ‘Bu helâldir, bu haramdır’ demeyin. Allah’a karşı yalan uyduranlar iflah olmazlar...” (Nahl 16/116-117)

Bu tutum aynı zamanda tefrittir. Zira kendi kendine güveği olup nimetlerden kendini mahrum etme anlamında bir aşırılıktır.

Demek ki nimetleri gereğinden fazla sarfetmek, haramdan kazanmak ifrat; ölçülü ve dengeli olmak, yeterince kullanmak i’tidal; nimetlerden daha fazla dindarlık iddiasıyla uzak kalmak da tefrittir. 

Peygamberin elbise (veya eşya) konusundaki tavsiyesi şudur:

"(İsrafa ve kibre kaçmadan) yiyin, için, sadaka olarak verin ve giyinin. Şüphesiz ki Allah nimetinin eserini kullarının üzerinde görmekten hoşlanır.”[22]

Obezite hastası olacak kadar aşırı yemek, konularının çoğunun yemek olması ifrat; hint fakirleri gibi perhiz yapmak, nefse eziyet etmek tefrittir. Bedenin hakkını meşru ölçülerde karşılamak i’tidaldir ve vasat (dengeli) ümmete yakışandır. (A’râf 7/31)

İsraf olacak kadar, ihtiyaç harici, lüks ve pahalı eşya ve elbiseler peşinde koşmak ifrat; gücü yettiği hâlde eski, yırtık pırtık, bilmem kaçıncı el eşya ve elbiselerle yetinmek tefrittir.

Rasulullah’ı (s.a.v.) aşırı överek onu –Hristiyanların Hz. İsa’ya yaptıkları gibi- beşerüstü, tanrısal, mücizevî zannetmek ifrat; onu postacı saymak, örnek almamak, onun elçiliğine önem vermemek tefrittir.

“Hıristiyanların Meryem’in oğlu İsâ’yı tabiî konumundan çıkaracak derecede övmede ileri giderek ilahlaştırdıkları gibi beni övmede aşırılık göstermeyiniz (lâ tutrûnî kemâ etrat en-nasârâ îsa’bne meryem). Ben, O’nun ancak kuluyum. Dolayısıyla bana Allah’ın kulu ve O’nun Rasûlü deyiniz.”[23]

Bir Müslümanın kendisinden âlim, tecrübeli, daha iyi bildiği bir âlimi, hocayı (şeyhi), yazarı (müellifi), cemaat önderini sevmesi, onu örnek alması, onun öğütlerini dinlemesi normaldir. Ama fâni ve beşer olan birine ölümüne bağlanmak, kayıtsız şartsız teslim olmak/itaat etmek, her dediğine vahyi bilgi gibi hakikat diye inanmak, olanüstülükler vermek, her davranışında hikmet aramak, daha da ileri gidip kurtarıcı zannetmek ifrat; âlimlerden istifade etmesi mümkün iken bunu yapmaması tefrittir.

İnsanlarla ilişkilerde, alışverişlerinde cerbezeli (aşırı kurnaz) olmak, adaletten ayrılmak, dürüst olmamak ifrat; embesil (aşırı aptal), kurnazların tuzağına düşmek, gözaçıkların oyuncağı olmak da tefrittir.

Sınırsız serbestliği savunmak, Allah ve âhiret yokmuş gibi davranmak, yaşamak ifrat; kişisel haklarını, aklını ve iradesini siyasi otoritelere, kişilere, gruplara teslim etmek de tefrittir.

İnsan beşerdir ve özellikleri, yeri ve konumu bellidir. Şeytanî işler yapıp şeytanlaşmak ifrat; insanî özellik ve zaaflarını unutup melekleşmeye kalkışmak, ya da birilerini melek zannetmek tefrittir.

Örnekler artırılabilir.

 

 

 


[1] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 11/162.

[2] Ş. Cürcânî, Ta’rifât, s:36.

[3] İbni Manzur, Age, 11/162.

[4] Ş. Cürcânî, Age, s:36.

[5] Müslim, Mesâcid/55 (311) no: 1562.

[6] İbni Manzur, Age, 12/115-116.

[7] Müslim, Müsâfirîn/6 (189) no: 1797

[8] Buhârî, İ’tisam/5 no: 7299. Ahmed b. Hanbel, 1/215, 347.

[9] M. Kavaklıoğlu, Hz. Peygamberin Sünnetinde Orta Yol, s:25.

[10] Nesâî, Menâsik/217 no: 3059. İbni Mâce Menâsik/63 no 3029.

[11] Müslim, İlim/4 (7) no: 6784. Ayrıca bkz: Ebû Dâvûd, Sünnet/5 no: 4708.

[12] Buhârî İman/29 no: 39. Nesâî, İman/28 no: 5037.

[13] Bkz: Buhârî, Savm/51 no: 1967, Teheccüd/20 no: 1153, Nikah/1 no: 5063. Dârimî, Nikâh/3. Ahmed b. Hanbel, 6/226.

[14] Buhârî, Savm/56-57 no: 1976-1977.

[15] Buhârî, Savm/51 no: 1968, Edeb/86 no: 6139.

[16] Buhârî, Nikâh/1 no: 5036.

[17] Müslim, Zikir/18(78) no: 6911.

[18] Ebû Dâvûd, Edeb/116 no:5131.

[19] Tirmizî, Birr/60 no: 1997.

[20] Buhârî, Savm/51 no: 1968, Teheccüd/20 no: 1153, Nikâh/1 no: 5063. Dârimî, Nikâh/3 no: 2173

[21] Bkz: Buhârî, Vasâyâ/16 no: 2757. Müslim, Tevbe/9 (53) no: 7016. Ebû Dâvûd, Eyman/23 no: 3318. Nesâî, Eyman/36-37 no: 3852-3853 Ahmed b. Hanbel, 3/454,456, 459.

[22] Tirmizî, Edeb/54 no: 2819. Bir benzeri: Buhârî, Libâs/1. İbni Mace, Libas/23 no: 3605.

[23] Buhârî, Enbiyâ/48 no: 3445. Dârimî, Rikâk/68 no: 2787. Ahmed b. Hanbel, 1/23, 24, 47, 55.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul