07 Ekim 2024 - Pazartesi

Şu anda buradasınız: / Necaşi Ashame'yi Rahmetle Anarken
Necaşi Ashame'yi Rahmetle Anarken

Necaşi Ashame'yi Rahmetle Anarken MUHAMMED İSLAMOĞLU

İbn Abbas (r.anhuma) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Sudanlılar (zenci köleler) edininiz. Çünkü onlardan üç kişi cennet halkındandır. Lokman Hekim, Necâşî ve Müezzin Bilâl."1

Evzâî'nin naklettiğine göre, Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

"Siyah tenli insanların en hayırlıları dört kişidir: Lokman, Necâşî, Bilâl ve Mihce."2

Yegâne hayat önderimiz ve örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)'in, siyah tenlilerin en hayırlılarından ve cennet halkından olduğunu beyân buyurduğu Habeşistan Kralı "Necâşî Ashame"yi bize tanıtan İbn Hacer el-Askalânî (rh.a.)"el-İsâbe fî Temyîzi's-Sahabe" adlı meşhur eserinde şunları kaydeder:

"ASHAME B. EBHUR en-NECÂŞÎ

Necâşî, bilindiği gibi Habeşistan'ın melikidir. O'nun Arapça adı Atıyye'dir. Necâşî lakabıdır. Rasulullah (s.a.s.)'in döneminde müslüman oldu, fakat hicret etmedi. Müslümanlara faydalı olmuştur. EL-Meğâzî'de kıssası meşhurdur. İslâm'ın zuhurunda, kendisine hicret eden müslümanlara yardımcı olmuştur."3

"İslâm Ansiklopedisi"nde ise, şunlar beyân edilmiştir:

"NECÂŞÎ ASHAME

Muhacirleri himaye eden ve Hz. Peygamber'in davetini kabul edip müslüman olan Habeşistan kralı.

Habeşce'de hükümdar anlamına gelen ve Batı dillerinde 'neyus' imlâsıyla 'neyâsî' kelimesinin Arapçalaşmış şekli olan 'necâşî', Habeş kralları için kullanılan bir ünvandır. Arapça kitâbelerde bunun karşılığı olarak 'Melikü'l-Habeşe' ve 'Melikû Aksum' unvanı yazılmıştır. Necâşî, Arab kaynaklarında özel isim olarak da geçmekle birlikte bu durum, unvanın lakablaşmasından kaynaklanmakta ve Rasul-i Ekrem'in gıyabî dostluk kurduğu necâşînin adının 'Ashame' olduğu bilinmektedir."4

Necâşî Ashame (rh.a.) ve O'nun ülkesine, yani Habeşistan'a hicret eden Muhacirler (Allah, onlardan razı olsun) hakkında sıhhatli bilgi veren kaynak eserlerdeki bilgileri naklettikten sonra, konu hakkındaki görüşü gündeme getirelim!..

1- Zührî'nin, Ebu Bekr b. Abdurrahman b. el-Hâris b. Hişam kanalıyla bildirdiğine göre, Rasulullah (s.a.s.)'in hanımı Ümmü Seleme (r.anha) şöyle anlatıyor:

Mekke bize dar gelmeye ve Rasulullah (s.a.s.)'in Ashabı, dinleri konusunda çeşitli eziyet ve işkencelere maruz kalmaya başlamıştı. Rasulullah (s.a.s.), Ashabını bu kötülüklerden koruyup onlara sahib çıkamıyordu. Ancak kendisi kavminin ve amcasının koruması altında idi. Kendisi, Ashabının yaşadığı kötü şeylerden hiçbir şeye maruz kalmıyordu.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), onlara:

"Habeşistan topraklarında bir kral vardır. Onu yanında hiç kimseye zulmedilmez. Allah size, içinde bulunduğunuz bu durumdan bir çâre ve kurtuluş yolu açıncaya kadar oraya gidiniz." buyurdu.

Bunun üzerine biz, gruplar hâlinde yola çıktık ve orada dinimizi serbestçe yaşayıp hiç kimsenin zulmünden korkmayan ve komşular tarafından güzelce ağırlanan bir yere geldik."5

2- İbn Mes'ud (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), bizi Necâşî'ye göndermişti. Yaklaşık olarak seksen kişilik bir grup idik. Beraberimizde Ca'fer, Abdullah b. Urfuta, Osman b. Maz'un ve Ebu Musa bulunmaktaydı. Bu grup, Necâşî'nin yanına vardık. Kureyş, Amr b. el-Âs'ı ve Umâre b. el-Velîd'i bir hediyeyle Necâşî'ye gönderdi. Bunlar, Necâşî'nin yanına gittiklerinde O'na secdeye kapandılar. Sonra sağına ve soluna geçerek:

- Amcaoğullarımızdan bir grup dinlerini ve milletini reddederek senin topraklarına yerleşti, dediler.

Necâşî:

- Bu kişiler nerededir? diye sordu.

- Onlar, senin topraklarındadır. Adam gönderip onları çağırt, dediler.

Bunun üzerine Necâşî gelmeleri için onlara birini gönderdi.

Ca'fer:

- Bugün sözcünüz ben olacağım, bana tâbi olun! dedi.

Necâşî'nin yanına geldiklerinde Ca'fer, O'na secde etmedi.

Oradakiler:

- Size ne oluyor da hükümdara secde etmiyorsunuz? dediler.

Ca'fer:

- Biz, Allah'dan başka kimseye secde etmeyiz, karşılığını verdi.

Hükümdar:

- Niye ki? diye sordu.

Ca'fer:

- Allah bize, bir Peygamberini gönderdi ve Allah'dan başka hiç kimseye secde etmememizi emretti. Bize namazı ve zekatı emretti, karşılığını verdi.

Amr b. el-Âs, hükümdara:

- Bunlar, İsa b. Meryem hakkında sana muhalefet ediyorlar, dedi.

Hükümdar:

- İsa b. Meryem ve annesi hakkında ne diyorsunuz? diye sordu.

Müslümanlar (veya Ca'fer):

- Biz, Allah'ın buyurduğu gibi: O, Allah'ın kelimesi ve ruhudur. O'nu, kimsenin dokunmamış olduğu Betûl el-Azrâ'ya (Bakire Meryem'e) ilka etmiştir. O, daha önce hiç çocuk doğurmamıştır, dediler.

Bunun üzerine Necâşî, yerden bir çöp alarak şöyle dedi:

- Ey Habeşli papaz ve rahipler, vallahi bunlar, bizim bu konuda dediğimize bu çöp kadar bir şey bile eklemiyorlar.

Size ve yanından geldiğiniz kişiye merhaba! Şahidlik ederim ki O, Allah'ın Rasulü'dür ve O, İncil'de bulduğumuz İsa b. Meryem'in müjdelediği Peygamber'dir.6 Ülkemde istediğiniz yere gidebilirsiniz. Vallahi, bu hükümdarlığım olmasa, O'nun yanına gider, ayakkabılarını taşır ve abdest suyunu dökerdim!

Sonra emri üzerine Kureyşlilerin hediyeleri kendilerine geri verildi.7 

3- Musa b. Ukbe, "Meğâzî" kitabında anlatıyor:

(.....................................)

Ca'fer şöyle dedi:

- İsa b. Meryem hakkındaki inancımıza gelince, kendisi Allah'ın kulu ve Rasulüdür. Allah tarafından Meryem'e bırakılmış bir kelime ve ruhtur. Hiçbir erkekle ilişkide bulunmayan bakirenin oğludur.

Bunun üzerine Necâşî, eğilip eline bir çöp alarak:

- Vallahi, İbn Meryem, bu çöp ağırlığında olsa bile bunun dediğinden daha fazla değildir, dedi.

Orada hazır bulunan Habeş büyükleri:

- Vallahi, eğer Habeşliler senin böyle dediğini işitirlerse, seni tahttan indirirler, dediler.

Necâşî:

- Vallahi, İsa hakkında bundan başka bir şey söyleyemem. Allah, bana krallığı verirken Habeşlilerin arzusuna uydu mu ki, ben de Allah'ın gerçek dini hakkında onların arzusuna uyayım. Bundan Allah'a sığınırım! dedi.8

4- Rasulullah (s.a.s.)'in hanımı, Ebu Umeyye b. el-Muğire'nin kızı Ümmü Seleme (r.anha) anlatır:

(.....................................)

(Muhacir Müslümanlar,) Necâşî'nin huzuruna geldiklerinde, Necâşî onlara:

- Meryem'in oğlu İsa hakkında ne diyorsunuz? diye sordu.

Ca'fer b. Ebî Talib:

- Bu konuda, Hz. Peygamber'in bize bildirdiklerini söyleriz. O, Allah'ın kulu, Rasulu, ruhu ve kelimesidir. Allah O'nu, dünyadan ve evlilikten vazgeçen, Allah'a bağlanan Meryem'e ilka etmiştir, dedi.

Bunun üzerine Necâşî, yere eğilip bir çöp aldı ve:

- Senin söylediğinle Meryem oğlu İsa arasında şu çöp kadar bile bir fark yoktur, dedi.

Necâşî böyle deyince, etrafındaki patrikler homurdanmaya başladılar.

Bunun üzerine Necâşî:

- Vallahi, siz homurdansanız da gerçek budur! dedi.

Sonra müslümanlara:

- Haydi gidin! Siz, benim topraklarımda güven içindesiniz. Kim size söverse cezâlandırılacaktır. Sizden birinize eziyet ettikten sonra, dağlar kadar altınımın olmasını istemem, dedi.

(Daha sonra kendi adamlarına:)

- Şu iki kişinin hediyelerini geri verin. Bizim onlara ihtiyacımız yoktur. Vallahi, Allah bana mülk ve saltanatı verirken rüşvet almadı ki, ben de başkasından rüşvet alayım. O, benim hakkımda insanların sözüne bakmadı ki, ben de O'nun hakkında insanlara itaat edeyim, dedi.

Bunun üzerine Kureyş'in elçilerine hediyeleri geri verildi ve onlar, yüzleri kızarmış bir şekilde oradan çıktılar. Biz de O'nun (Necâşî'nin) yanında, hayırlı bir ülkede, hayırlı komşu ile birlikte yaşamaya devam ettik.9

5- Rasulullah (s.a.s.)'in hanımı Ümmü Seleme (r.anha) anlatıyor:

(.....................................)

Bunun üzerine Necâşî, O'na (Ca'fer'e) dedi ki:

- Sende, Peygamberinizin Allah'dan getirdiği şeylerden bir şey var mıdır?

Ca'fer:

- Evet, dedi.

Bu sefer Necâşî, O'na dedi ki:

- Onu bana oku!

O da, "Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd" (Meryem) Sûresi'nin baş taraflarını okudu.10

Vallahi, Necâşî bunu dinleyince ağladı ve hattâ sakalı ıslandı. O'nun (yanda bulunan) âlimleri de ağladılar, hattâ kitabları ıslandı.

Sonra Necâşî, onlara (Kureyş'in elçilerine) dedi ki:

- Muhakkak bu ve İsa'ya (Musa'ya) gelen şey, elbette birtek kaynaktan çıkan nûrdur.

Gidiniz! Allah'a yemin olsun ki, onları size teslim etmiyorum ve böyle bir işe yanaşmam da!11

6- Ca'fer b. Ebî Talib (r.a.) anlatıyor:

(.....................................)

(Necâşî,) onlara (muhacir Müslümanlara) dönüp:

- Sizi rahatsız eden var mı? diye sordu.

Onlar da:

- Evet var, dediler.

Necâşî bir duyurucuya emretti ve:

- Her kim bunlardan birisine eziyet ederse, ona dört dirhem para cezâsı verin! fermanını çıkardı.

Sonra bize dönüp:

- Yeter mi? diye sordu.

Biz de:

- Hayır, amma en azından bu idare eder, dedik.

(Bunun üzerine cezâyı bir kat daha arttırdı.)12

7- Rasulullah (s.a.s.)'in hanımı Ümmü Seleme (r.anha) anlatır:

(.....................................)

Biz de O'nun (Necâşî'nin) yanında, hayırlı bir ülkede, hayırlı komşu ile birlikte yaşamaya devam ettik. Biz, bu hâlde iken O'nun hükümdarlığı hususunda bir ayaklanma oldu. Vallahi biz, buna çok üzüldük. Daha önce herhangi bir şeye bu kadar üzülmemiştik. Ayaklanan adamın, Necâşî'ye üstün gelmesinden ve bu adamın, bizim hakkımızda Necâşî'nin bildiklerini bilmemesinden korkmaya başladık. Necâşî, onunla Nil nehrinin kenarında çarpışmaya başladı.13

8- İbn İshâk dedi ki: Bana, Ca'fer b. Muhammed babasından naklen haber verdi ki, O şöyle dedi:

Habeşliler, toplandılar ve Necâşî'ye:

- Şüphesiz, sen bizim dinimizden ayrıldın, dediler.

O'na isyan ettiler. O da, Ca'fer ve O'nun arkadaşlarına haber gönderdi ve onlar için gemiler hazırladı.

Necâşî dedi ki:

- Onlara (gemilere) bininiz ve olduğunuz gibi kalınız. Eğer yenilirsem, yolunuza devam ediniz, dilediğiniz yere ulaşınız. Eğer zafer bulursam burada kalınız.14

9- Rasulullah (s.a.s.)'in hanımı Ümmü Seleme (r.anha) anlatıyor:

Necâşî, onunla (ayaklanan adamla) Nil nehrinin kenarında çarpışmaya girdi.

Rasulullah (s.a.s.)'in Ashabı:

- Aramızdan kim savaş yerine gidecek ve olan biteni bize haber verecek? dediler.

Zübeyr b. el-Avvâm:

- Ben giderim, dedi.

O, yaş olarak en küçük olanları idi. O'nun için bir tulum şişirdiler. O da, tulumu göğsüne yerleştirip onun üzerinde yüzerek Nil nehrini geçti ve iki ordunun karşılaştığı yere geldi. Sonra onlara (Necâşî'nin ordusuna) katıldı. Biz de Necâşî'nin galib gelmesi ve ülkesinde güç sahibi olması için Allah'a duâ ettik. Sonunda Habeşistan'ın yönetimi tamamen O'nun eline geçti. Biz Mekke'ye, Rasulullah (s.a.s.)'in yanına dönünceye kadar O'nun yanında en güzel bir yerdeydik.15

10- Âmir ibn Şehr (r.a.) anlatıyor:

Ben, (Habeşistan kralı) Necâşî'nin yanında idim. Oğlu, İncil'den bir ayet okudu da ben güldüm.

(Necâşî,) bana: 

- (Ne o!) Yüce Allah'ın sözüne gülüyor musun? dedi.16

11- San'â halkından Abdurrahmân anlatır:

Necâşî bir gün, Ca'fer b. Ebî Talib ve arkadaşlarını çağırdı. Yanına geldiklerinde O'nun bir odada eski elbiseler içinde toprak üzerinde oturmuş olduğunu gördüler.

Ca'fer dedi ki:

- O'nu, bu hâlde görünce kendisinden korktuk. Yüzümüzdeki vaziyeti görünce şöyle dedi:

- Size, hoşunuza gidecek bir müjde veriyorum. Sizin diyarınızdan bir casusum geldi. Allah'ın, Peygamberine yardım ettiğini, düşmanlarını mahvettiğini, falan falan adamların esir alındığını, falan falan adamların da öldürüldüğünü haber verdi. Bedir denilen ve erak ağacıyla dolu olan bir vâdide karşılaşmayı ben seyreder gibi oldum. Casusum dedi ki: Damra oğullarından olan efendimin develerini gütmekte idim.

Ca'fer:

- Neyin var ey hükümdar? Toprak üzerinde oturmuşsun. Altında bir sergi yok. Üzerinde de şu eski elbiseler var, dedi.

Necâşî, şu karşılığı verdi:

- Allah'ın İsa'ya indirdiği ayetlerde gördüğümüze göre insanlar, bir nimete kavuştuklarında tevazu gösterip bu nimeti söylemek mecburiyetindedir. Bu, Allah'ın onlar üzerinde bir hakkıdır. Allah, Peygamberine yardım edip bu nimetlere bizleri kavuşturduğu için ben de tevazu göstererek bu nimeti ifade ettim!17

12- İbn Humeyd bize, Seleme ve İbn İshâk'dan şöyle nakletti:

Rasulullah (s.a.s.), Amr b. Ümeyye ed-Damrî'yi, Ca'fer b. Ebî Talib ve arkadaşları hakkında, Necâşî el-Asham'a göndermiş ve O'na bir de mektub vermiştir:

"Bismillahirrahmânirrahîm.

Muhammed Rasulullah'tan, Habeşistan kralı Necâşî el-Asham'a!

Seninle mülkün sahibi, noksanlıktan münezzeh, esenlik veren, emniyete eriştiren ve gözetip koruyan Allah'a hamdederim. Şehadet ederim ki, İsa b. Meryem Allah'ın ruhu ve kelimesidir. O'nu, şehvetten arınmış, tertemiz ve iffet sahibi Meryem'e tevdi etmiştir. İsa'yı karnında taşımış ve Allah O'nu, tıpkı Âdem'i kendi kudretiyle yaratıp ruh üflediği gibi, kendi ruhundan yaratmış ve O'na ruhundan üflemiştir. Seni, bir olan ve ortağı olmayan Allah'a davet ediyor ve O'na daima itaat etmeye çağırıyorum. Bana uy ve bana gelen Kitaba iman et. Ben, Allah'ın Rasulüyüm. Sana amcamın oğlu Ca'fer'i bir grup Müslüman ile birlikte gönderiyorum. Sana geldiği zaman onlara iyi davran ve kibirlenmekten sakın. Seni ve askerlerini Allah'a davet ediyorum. Ben, tebliğde bulundum ve nasihat ettim. Nasihatimi kabul edin.

Selâm hidayete tâbi olanlara."18

13- Hicretin 7. yılı, Rebiülevvel ayında Rasulullah (s.a.s.), Necâşî'yi İslâm'a davet eden bir mektub gönderdi. Mektubu, Amr b. Ümeyye ed-Damrî götürmüştü. Mektub, Necâşî'nin huzurunda okununca Müslüman oldu ve:

- Eğer O'na gitmeye gücüm olsaydı, giderdim, dedi.

Rasulullah (s.a.s.), Necâşî'ye (diğer) bir mektup göndererek, (Habeşistan'da muhacirler arasında bulunan) Ümmü Habîbe bint Ebu Süfyân b. Harb'i kendisine nikâhlamasını istedi. Ümmü Habîbe, kocası Ubeydullah b. Cahş ile birlikte Habeşistan'a hicret etmiş, fakat kocası orada hristiyan olmuş ve ölmüştü. Necâşî, O'nu (vekâleten) Rasulullah (s.a.s.)'e nikâhladı ve O'nun (Rasulullah'ın) yerine (Ümmü Habibe'ye) 400 dinar mehir verdi.19

14- Necâşî de, Rasulullah (s.a.s.)'e şöyle bir cevab (verip mektub) gönderdi:

"Bismillahirrahmânirrahîm.

Necâşî Asham b. Ebcer tarafından, Rasulullah Muhammed'e gönderilmiştir.

Ya Rasulallah, Allah'ın büyük selâmı ve O'nun rahmeti ile bereketi üzerine olsun. Beni, İslâmiyet'e kavuşturan Allah'tan başka bir ilâh yoktur. Ya Rasulallah, İsa hakkında söylediklerini içeren mektubun bana ulaştı. Yerin ve göklerin Rabbi Allah'a yemin olsun ki İsa, söylediklerinden fazla bir şey değildir. Bize, niçin mektup gönderdiğini anladık ve amcan oğlu ile arkadaşlarını kabul edip yanımızda barındırdık. Senin, Allah'ın doğru söyleyen Rasulü olduğuna şehadet eder ve seni tasdik ederim. Amcan oğluna biat edip eli üzerine müslüman oldum.

Ya Rasulallah, (oğlum) Eriha b. Asham b. Ebcer'i kendi adıma sana gönderdim. Çünkü ben, kendimden başka herhangi bir kimse üzerinde yetki sahibi değilim.

Ya Rasulallah, eğer istersen, kendim de gelirim. Zira dediklerinin hak olduğuna şehadet ederim."20

15- Cabir b. Abdillah (r.anhuma) anlatır:

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Bugün, Allah'ın salih bir kulu olan Ashame vefat etti."

Sonra kalkarak bize imam oldu ve O'nun (gıyabî) cenâze namazını kıldı.21

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.) bize, Habeşlilerin meliki (kralı) olan Necâşî'nin ölüm haberini, öldüğü gün bildirdi ve: "Kardeşiniz için Allah'dan mağfiret isteyin!" buyurdu.

İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana, Said ibnu'l-Museyyeb tahdis etti ki, Ebu Hüreyre (r.a.): Rasulullah (s.a.s.)'in onları namazgâhta saff yapıp Necâşî üzerine dört tekbir aldığını (cenâze namazını gıyabî olarak kıldığını) söylemiştir.22

16- Cabir b. Abdillah, Enes, İbn Abbas ve Katâde (Allah, onlardan razı olsun) rivayet ederler.

Cebrail (a.s.), Necâşî'nin öldüğü gün, O'nun ölüm haberini Rasulullah (s.a.s.)'e duyurdu. Rasulullah (s.a.s.), bunun üzerine Ashabına şöyle buyurdu:

"Sizin memleketinizden başka bir yerde ölen kardeşinizin namazını kılmaya çıkınız!"

Onlar:

- O kimdir? diye sordular.

Rasulullah (s.a.s.): "Necâşî." buyurdu.

Buna müteakib Rasulullah (s.a.s.), 'Bakî Kabristanı'na çıktı. Kendisine, Medine'den Habeşistan'a varıncaya dek gayb perdesi açıldı da böylece Necâşî'nin tabudunu görüp O'nun üzerine namaz kıldı. Dört tekbir aldı ve O'nun için istiğfarda bulundu.

Ashabına da: "O'nun için istiğfarda bulunun!" buyurdu.

Bunun üzerine münafıklar dediler ki:

- Şuna bakın! Kendisi hiç görmediği vahşî Hıristiyan bir zenciye, kendi dininde olmadığı hâlde namazını kılıyor.

İşte, bundan dolayı Allah Teâlâ:

"Şüphesiz, Kitab Ehlinden, Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar, Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rabbleri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir."23 ayetini inzâl buyurdu.24

17- Mü'minlerin annesi Âişe (r.anha) şöyle demiş:

- Necâşî öldüğü zaman biz (kendi aramızda): 'Artık O'nun kabri üzerinde bir nûr görünüp duracaktır', diye konuşurduk.25

18- Necâşî'nin oğlu Ebu Neyzer, oldukça uzun boylu ve yakışıklıydı. Ne Arap, ne de Acem erkeklerine benziyordu. Ali b. Ebî Talib, O'nu Mekke'de bir tacirde buldu ve O'nu, tacirden satın aldı. Sonra da Necâşî’nin, Ca’fer ve arkadaşlarına gösterdiği yakınlık nedeniyle, ona bir karşılık olmak üzere O'nu azâd etti. Ebu Neyzer, Habeşliler gibi siyah değildi. O, daha çok bir Arap erkeğine benziyordu.

Hz. Ali'nin azâd ettiği zamanlarda, en-Necâşî'nin oğlu Ebu Neyzer'e Habeşli bazı insanlar gelip bir ay O'nun yanında kaldılar. Ali b. Ebî Talib, onlara yemek hazırlayıp ikramda bulundu.

Habeşliler, Ebu Neyzer'e:

- Habeşlilerin işleri karışık. Bizimle gel, seni kral yapalım. Çünkü sen, Habeşlilerce bilinen bir kimsenin oğlusun, dediler.

O, bu teklife karşı:

- Allah, beni İslâm'la şereflendirdi, dediğinizi yapamam, cevabını verdi.

Habeşliler, O'ndan ümitlerini kesince geri döndüler. Ebu Neyzer, mükemmel bir adamdı.26

Muteber İslâmî kaynaklarda Necâşî Ashame (rh.a.)'ın durumu böyle!.. Rasulullah (s.a.s.)'i görmeden iman eden, O'nun buyruklarını yerine getiren ve gönderdiği mektubunda:

- Ya Rasulallah, eğer istersen kendim de gelirim, diyen Necâşî Ashame'nin Medine'ye gelmesi için Rasulullah (s.a.s.)'in herhangi bir isteğinin olduğuna dair elimizde sahih bir belge yoktur... Bundan apaçık anlaşılıyor ki, Necâşî Ashame (rh.a.)'e özel olmak üzere makamında ve görevinde kalması için Rasulullah (s.a.s.)'in rızası vardır...

Necâşî Ashame (rh.a.), iman etmeden önce muvahhid bir Hıristiyan idi... Habeşistan ülkesini İncil ile yöneten ve âdil davranan bir yönetici olduğu malumdur... Böyle bir durum, O'nun özel hâlinden dolayı uygun görülmüştür. O'nun dışında böyle bir ülkede yönetici olmak İslâm'a uygun olsaydı, kendisine Habeşistan krallığı teklif edilen oğlu Ebu Neyzer (rh.a.), bu teklifi reddetmez ve:

- Allah, beni İslâm'la şereflendirdi, dediğinizi yapamam, cevabını vermez ve bu görevi kabul ederdi... Demek ki, İslâm ile şereflenenler, böyle bir ülkede, İslâm dışı bir yönetimde yönetici olarak bulunamaz!..

Rasulullah (s.a.s.)'in izniyle makamında bulunmaya devam eden Necâşî Ashame (rh.a.)'i, İslâm topraklarını işgal edip paramparça yaparak, her parçasının üzerinde bir kukla devleti kurduranların şirk ve küfür olan kanunlarıyla yöneten bir yöneticiye benzetmek ya da böyle yöneticileri O'na benzetip kıyas ederek, bulundukları makamların câiz olduklarını savunanlar, İslâm fıkhındaki kıyasın ne demek olduğunu tekrar tekrar okumalarını tavsiye ederiz!..

"Fıkıh Usûl'ü bilginleri kıyas'ı şöyle tarif ederler: Kıyas, hakkında nass bulunmayan bir meselenin hükmünü, Kitab ve Sünnet nass'ı ile hükmü bilinen meseleye göre açıklamaktır. Başka bir tarife göre kıyas, hakkında nass bulunmayan bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak illet dolayısıyla, hakkında nass bulunan meselenin hükmüne başlamaktır."27

Kıyas budur!

Her aklı ve zekası yerinde, İslâm'ı bilen, Fıkıh usûlünü anlayan, iman ve vicdan ehli olanlar, Necâşî Ashame (rh.a.) hakkındaki belgeleri iyice inceleyip, işgal altında İslâm topraklarındaki yönetim ve yöneticileri de göz önünde bulundurarak, yönetimin ne üzere olduğunu iyice anlayarak kararlarını versinler!.. Sahih delillerle beyân edilen Necâşî Ashame (rh.a.)'in durumu, hevâlarını ilâhlaştıranların şirk ve küfür hükümleriyle yönettikleri duruma benziyor mu?!..

"Aklını kullanan bir toplum için."28

  1. Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, çev. Yaşar Güngör, İst.2015, c.7, sh.345, Hds.7209. Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebir'inde hadis hakkında şöyle demiştir:

"Rasulullah (s.a.s.), Habeşlileri kasdetmiştir."

Celâleddin es-Suyutî, el-Câmiu's-Sağîr min Ahâdisi'l-Beşîri'n-Nezîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2013, c.4, sh.137, Hds.5895 (100). İbn Hibbân, ed-Duafâ'dan.

  1. İmam Evzâî, Sünen-i Evzâî, çev. Dr. Ali Pekcan, vdğ.Konya.2012, sh.287, Hds.1763.

Ali el-Muttakî el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl fî Süneni'l-Akvâl ve'l-Ef'âl, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2021 c.17, sh.555, Hds.33156. İbn Asakir'den.

  1. İbn Hacer el-Askalânî, Sahâbe-i Kirâm Ansiklopedisi- el-İsâbe, çev. Naim Erdoğan, İst.2009, c.1, sh.158.

  2. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İst.2006, c.32, sh.476. Levent Öztürk'ün kaleminden.

  3. el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2017, c.1, sh.660-661.

Muhammed ibn İshâk, Siyer, çev. Sezai Özel, İst.1991, sh.273, Md.281-282.

İbn Hişâm, İslâm Tarihi- Siret-i İbn Hişam Tercemesi, çev. Hasan Ege, İst.1985, c.1, sh.434.

İbnu'l-Esir, İslâm Tarihi- el-Kâmil fi't-Tarih, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.1985, c.2, sh.77-78.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve'n-Nihâye, çev. Mehmet Keskin, İst.1994, c.3, sh.98.

İbn Cerîr et-Taberî, Tarihu't-Taberî, çev. Cemalettin Saylık, Ank.2019, c.2, sh.331.

İmam Zehebî, Tarihu'l-İslâm, çev. Muzaffer Can, İst.1994, c.1, sh.272-273.

Abdurrahman ibnu'l-Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı- el-Vefâ bi Ahvali'l-Mustafa, çev. Dr. Taceddin Uzun, Konya, 1992, sh.169, Hds.266.

İbn Hacer el-Askalânî, Fethu'l-Bârî- Muhtasar, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2007, c.7, sh.547.

Ebu Nuaym el-İsfahânî, Delâilü'n-Nübüvve, çev. Cihat Ev, Ank.T.y. sh.208, Hds.187.

İmam Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, çev. Mustafa Karakaya, İst.T.y. c.1, sh.136.

  1. Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

"Hani Meryem oğlu İsa da: 'Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'dan gönderilmiş bir Rasulum. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi Ahmed olan bir Rasul'ün de müjdeleyicisiyim' demişti." Saff, 61/6.

  1.  İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2014, c.17, sh.313, Hbr.24961.

Ebu Davud Süleyman b. Davud el-Cârûd et-Tayâlisî, Müsned-i Tayâlisî, çev. M. Ömer Yusuf, Konya, 2019, sh.138, Hbr.344.

el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c.1, sh.654.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale's-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2013, c.5, sh.98, Hbr.3261.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, c.10, sh.35, Hbr.9841. Taberânî'den.

Abdurrahman ibnu'l-Cevzî, Ashabın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, sh.171, Hbr.270.

Muhammed b. Süleyman er-Rûdânî, Cemu'l-Fevâid, çev. Hüseyin Yıldız, İst.2011, c.5, sh.421, Hbr.6397. Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr'de leyyîn bir senedle.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Cenâiz, B.56-58, Hbr.3205.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve'n-Nihâye, c.3, sh.101-104.

İmam Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, c.1, sh.143.

İmam Zehebî, Tarihu'l-İslâm, c.1, sh.282-283.

İbn Ebî Şeybe, Musannef, çev. Zekeriya Yıldız, İst.2012, c.15, sh.453-454, Hbr.37795/4.

İbn Hacer el-Askalânî, el-Metâlibu'l-Âliye, çev. Hüseyin Kaya, İst.2010, c.4, sh.163, Hbr.4283. Ebu Ya'lâ'dan.

  1. el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c.1, sh.650.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve'n-Nihâye, c.3, sh.108-109.

İmam Zehebî, Tarihu'l-İslâm, c.1, sh.280.

İmam Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, c.1, sh.141.

  1. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.17, sh.308-311, Hds.24962.

İbn Hişam, İslâm Tarihi- Siret-i İbn Hişam Tercemesi, c.1, sh.450-451.

Ebu Nuaym el-İsfahânî, Delâilü'n-Nübüvve, sh.208, 211.

Muhammed ibn İshâk, Siyer, sh.276, Md.282.

el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c.1, sh.663.

İmam Zehebî, Tarihu'l-İslâm, c.1, sh.287.

İbnu'l-Esir, İslam Tarihi- el-Kâmil fi't-Tarih, c.2, sh.82.

İmam Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, c.1, sh.146.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve'n-Nihâye, c.3, sh.110-111.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, c.10, sh.41-42, Hbr.9842.

Muhammed b. Süleyman er-Rûdânî, Cemu'l-Fevâid, c.5, sh.425, Hbr.6398.

İbn Hibbân, es-Sîretü'n-Nebeviyye ve Ahbâru'l-Hulefâ- Hz. Peygamber ve Halifeler, çev. Harun Bekiroğlu, Ank.2017, sh.65.

  1. Bkz. Meryem, 19/34.

  2. İbn Hişâm, İslâm Tarihi- Siret-i İbn Hişâm Tercemesi, c.1, sh.449.

Muhammed ibn İshâk, Siyer, sh.275, Md.282.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.17, sh.310, Hbr.24962.

Ebu Nuaym el-İsfahânî, Delâilü'n-Nübüvve, sh.207-210.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, c.10, sh.41, Hbr.9842.

İbn Hibbân, es-Siretü'n-Nebeviyye, sh.64.

İbnu'l-Esir, İslâm Tarihi- el-Kâmil fi't-Tarih, c.2, sh.81-82.

el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c.1, sh.662.

İmam Zehebî, Tarihu'l-İslâm, c.1, sh.286.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi, el-Bidâye ve'n-Nihâye, c.3, sh.110.

İmam Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, c.1, sh.145.

Muhammed b. Süleyman er-Rûdânî, Cemu'l-Fevâid, c.5, sh.424, Hbr.6398.

İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş, İst.2010, c.2, sh.615, Hbr.1736.

  1. Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, c.10, sh.48, Hds.9845. Taberânî'den.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve'n-Nihâye, c.3, sh.105-106.

İmam Zehebî, Tarihu'l-İslâm, c.1, sh.290.

  1. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.10, sh.311-316, Hbr.24962.

Muhammed ibn İshâk, Siyer, sh.276, Md.282.

İbn Hişam, İslâm Tarihi- Siret-i İbn Hişam Tercemesi, c.1, sh.451.

İmam Zehebî, Tarihu’l-İslâm, c.1, sh.288.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve’n-Nihâye, c.3, sh.111.

el-Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, c.1, sh.663.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.10, sh.42, Hbr.9842.

İbnu’l-Esir, İslâm Tarihi- el-Kâmil fi’t-Tarih, c.2, sh.82.

İmam Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, c.1, sh.147. 

  1. İbn Hişam, İslâm Tarihi- Siret-i İbn Hişam Tercemesi, c.1, sh.454-455.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve'n-Nihâye, c.3, sh.114-115.

  1. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.17, sh.312, Hbr.24962.

İbn Hişâm, İslâm Tarihi- Siret-i İbn Hişam Tercemesi, c.1, sh.451-452.

Not: İbn Hişam (rh.a.)'ın ziyâdesi:

"Allah'a andolsun ki biz, bunun üzerine neyin ne olacağını beklerken Zübeyr göründü. Koşuyordu. O, elbisesiyle işaret ediyor ve şöyle diyordu:

-Müjde, Necâşî zafere ermiştir. Allah, O'nun düşmanını helâk etmiştir. O'na, memleketinde kalmaya kudret vermiştir.

Allah'a yemin ederim ki, şimdiye kadar onun gibi sevindiğimizi bilmiyorum.

Necâşî, düşmanı Allah tarafından helâk edilmiş, beldelerinde kalmaya kendisine kudret vermiş olarak ve memleketinde istikrar bulmuş bir şekilde döndü."

Muhammed ibn İshâk, Siyer, sh.277, Md.282.

İmam Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, c.1, sh.147.

el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c.1, sh.664.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve'n-Nihâye, c.3, sh.111.

İmam Zehebî, Tarihu'l-İslâm, c.1, sh.288.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, c.10, sh.42, Hbr.9842.

  1. Sünen-i Ebu Davud, Kitabü's-Sünnet, B.19-20, Hbr.4736.

İbn Hacer el-Askalânî, Sahabe-i Kirâm Ansiklopedisi- el-İsâbe, c.3, sh.90.

  1. el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c.2, sh.432.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve'n-Nihâye, c.3, sh.462-463.

  1. İbn Cerîr et-Taberî, Tarihu't-Taberî, c.2, sh.622.

İbn Kayyum el-Cevziyye, Zâdu'l-Meâd, çev. Muzaffer Can, İst.1991, c.4, sh.1603.

el-Beyhakî, , Delâilü'n-Nübüvve, c.1, sh.671-672.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve'n-Nihâye, c.3, sh.125.

İmam-ı Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye, çev. Bâki, İst.1983, c.1, sh.366.

  1. İbn Sa'd, Tabakât, çev. Prof. Dr. Musa Kasım Yılmaz, İst.2014, c.1, sh.195.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve'n-Nihâye, c.4, sh.244-245.

Sünen-i Nesâî, Kitabu'n-Nikâh, B.66, Hbr.3335.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'n-Nikâh, B.18-19, Hbr.2086.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.18, sh.469, Hbr.26235.

İbn Cerîr et-Taberî, Tarihu't-Taberî, c.2, sh.623.

  1. el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c.1, sh.672.

İbn Kayyum el-Cevziyye, Zâdu'l-Meâd, c.4, sh.1604.

İbn Cerîr et-Taberî, Tarihu't-Taberî, c.2, sh.622-623.

Not: et-Taberî (rh.a.) kaydında şunlar var:

"İbn İshâk dedi ki:

-Bana anlatıldığına göre Necâşî, oğlunu Habeşistanlı altmış kişiyle birlikte bir gemiyle gönderdi. Ancak gemilerinin batması sonucu öldüler.

İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi- el-Bidâye ve'n-Nihâye, c.3, sh.126.

İmam-ı Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye, c.1, sh.367.

  1. Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, B.22, Hds.65.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.6, sh.456-457, Hds.8586-8588.

  1. Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Cenâiz, B.60, Hds.84.

Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, B.22, Hds.63.

Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, B.27, Hds.1879.

el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c.3, sh.579.

Ayrıca bkz. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Cenâiz, B.56-58, Hbr.3204.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cenâiz, B.32, Hds.1534.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Cenâiz, B.47, Hds.1044.

İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.6, sh.456, Hds.8584.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, c.16, sh.387, Hds.16185. Taberânî'den.

İbn Hacer el-Askalânî, el-Metâlibu'l-Âliye, c.1, sh.349, Hds.754. Müsedded b. Müserhed, Müsned'den.

İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, c.2, sh.615, Hds.1738. İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'den.

  1. Âl-i İmrân, 3/199.

  2. Ebu'l-Hasan el-Vâhidî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Necdet Çağıl- Necati Tetik, İst.2019, sh.138.

Celâleddin es-Suyutî, Esbâbü'n-Nüzûl, çev. Abdulcelil Alpkıray, İst.2015, sh.152.

Abdulfettah el-Kâdî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Doç. Dr. Salih Akdemir, Ank.1986, sh.95.

İmam Nesâî, es-Sünenü'l-Kübrâ, çev. Zekeriya Yıldız, İst.2011, c.10, sh.112, Hds.11022.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, c.4, sh.493, Hbr.4201. Bezzâr'dan. sh.494, Hds.4203- Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat’tan. sh.494, Hds.4206. Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr'den.

Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya- Kerim Aytekin, İst.1986. c.2, sh.429.

Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr fi't-Tefsir bi'l-Me'sûr, çev. Hasan Yıldız, c.4, sh.197-199.

İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, c.2, sh.615, Hds.1740.

  1. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Cihad, B.27, Hbr.2523.

İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, c.4, sh.615, Hbr.2523.

İbnu'l-Esir, İslâm Tarihi- el-Kâmil fi't-Tarih, c.2, sh.83.

el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c.3, sh.580.

İmam Zehebî, Tarihu'l-İslâm, c.4, sh.334.

  1. Muhammed ibn İshâk, Siyer, sh.282, Md.296-297.

İbn Hişam, İslâm Tarihi- Siyer-i İbn Hişam Tercemesi, c.1, sh.456, Dipnot: 394. Süheylî'nin "er-Ravzü'l-Unuf fî Şerhi's-Sîreti'n-Nebeviyye li' İbn Hişam" adlı eserinden.

  1. Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi- Fıkıh Usûlü, çev. Prof. Dr. Abdulkadir Şener, Ank.1989, sh.189. (4. Baskı)

Ayrıca bkz. Dr. Abdulvahhab Hallâf, İslâm Hukuk Felsefesi- İlmu Usûli'l-Fıkh, çev. Prof. Dr. Hüseyin Atay, Ank.1985, sh.233. (2. Baskı)

Zekiyüddin Şâban, İslâm Hukuk İlminin Esasları- Usûlu'l-Fıkh, çev. İbrahim Kâfi Dönmez, Ank.2017, sh.165. (25. Baskı)

Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usûlü, çev. Doç. Dr. Ruhi Özcan, İst.1993, sh.183.

Molla Hüsrev, Fıkıh Usûlü, çev. Haydar Sadıkoğlu, İst.2012, sh.316.

Kadı Beyzâvî, Fıkıh Usûlü, çev. Dr. Mansur Koçinkağ, İst.2018, sh.153.

İmam Serahsî, Usûlü's-Serahsî- Fıkıh Usûlü, çev. Ahmet Kılıçkaya, İst.2020, c.2, sh.189.

  1. Ra'd, 13/4.




 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul