02 Aralık 2024 - Pazartesi

Son Sayı Başlıkları
Şu anda buradasınız: / RAMAZAN’A BAKIŞ VE ASR-I SAADETTE RAMAZAN
RAMAZAN’A BAKIŞ VE ASR-I SAADETTE RAMAZAN

RAMAZAN’A BAKIŞ VE ASR-I SAADETTE RAMAZAN Sude Kara

İslâm beş temel esas üzerine bina edilmiştir. Bu beş temel esasın ilk ve ana temeli, şehadet rüknü olan: "Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah'ın kulu ve elçisidir" ibaresidir. Bir insan, Allah'ı tevhid ederek şehadetini gerçekleştiriyorsa, diğer ibadet ve amelleri, buna göre değerlendirilir ve Allah katında geçerliliği olur. Fakat, şehadetinde sorun olan, Allah'ı tevhid etmeyerek, ona, ortaklar edinerek şehadet ediyorsa, o kişinin, diğer temel esaslar olan; namaz, oruç, zekat ve hac'cı, ibadet ve amellerinin Allah katında geçerliliği yoktur. “Hayır rabbin adına andolsun ki, aralarında doğan anlaşmazlıklarda seni hakem tutmadıkça, sonra da verdiğin hükümden dolayı vicdanlarında bir sıkıntı bir burukluk hissetmez hale gelmedikçe ve tam olarak verdiğin karara teslim olmadıkça onlar iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 4/65)

Nefsi denetim altında tutmak insanlık için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Aklı başında olan herkes kabul eder ki: eğer bütün insanların nefsi arzuları her alanda başıboş bırakılsa ve  herkes istediğini yapabilse, sosyal hayatta bir takım sıkıntılar baş gösterir. Ancak Allah tarafından konmuş kural ve sınırlamalara uyulduğu takdirde, sağlıklı ve huzurlu bir sosyal hayat mümkün olur. İslâm'da, nefsi denetim altına almanın yollarından bir tanesi de Ramazan ayına mahsus olan farz oruçtur. Bu yüzden farz oruç, bu dinin temel dayanaklarından biri olmuş, insanı takvaya ulaştırmada önemli bir yol teşkil etmiştir.

Oruç hicretin ikinci senesinde farz kılınmıştır. "Sizden önceki ümmetlere oruç farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız." (Bakara, 2/183)  Oruç: hem Hz. Muhammed (s.a.s.)'in ümmetine hem de ondan önceki tüm peygamberlere ve milletlere farz kılınmıştır. İbn Hacer buradaki benzetme mutlak oruç içindir: miktarı ve zamanı için değildir, demiştir. Bize farz kılınan belirli oruç kamerî aylardan Ramazan ayı orucudur. Bunun nedeni ve hikmetleri ise Kur'an'ın Ramazan ayında indirilmiş olmasıdır. İnsanları İslâm'a çağırmanın ilk adımı bu ayda atılmış, kitap bu ayda inmeye başlamıştır. O yüzden bu ayda oruç tutmak kalplerde canlı tutulması gereken hatırayı anmak ve hiç unutmamaktır. Oruç için hilalin seçilmesi, orucun başlangıcı ve bitişi için belirlenmesi de Ramazan'ın değişmezliği, her türlü bozulmanın, saptırmanın önüne geçilmesi ve hiç bir gücün bu günleri tahrif edemez olmasıdır. Rasullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Hilal'i görünce oruç tutunuz ve hilal'i görünce oruç açınız. Eğer hilal ile aranızda bulut girerse Şaban ayını otuz güne tamamlayınız." (Buhari)

Orucu bozan şeylerin temeli mideye yiyecek, içecek ve diğer şeylerin girmesi birde cinselliğin kullanılmasıdır. Bunlar insanın en temel ve güçlü içgüdüleridir. Oruç insanı, bu güçlü içgüdülerine karşı eğitir ve bu şekilde nefsinin diğer içgüdülerine karşı daha güçlü hale geleceği gibi, oruçlu olmadığı zamanlarda da denetim altında tutmakta daha başarılı olur. Ve böylelikle Ramazan, sağlam iradeli fertler ortaya çıkarır. Rasullah (s.a.s.) bu iki şeyi denetim altında tutana cennetin vağdedildiğini haber vermiştir. Rasullah (s.a.s.) demiştir ki: "Kim oruçluyken yalan konuşmaktan ve kötü hareketlerden vazgeçmezse bilsin ki Allah'ın onun yemeği ve içmeyi bırakmasına ihtiyacı yoktur."  Eğer insan, orucun bu amacını gerçekleştirmez ise Nebi (s.a.s.)'ın şu buyruğunda ifade ettiği duruma düşer: "Nice oruçlu var ki, tuttukları oruçları yanlarında sadece çektikleri susuzluk kalır. Nice gece namazı kılan var ki, kılmış oldukları gece namazından yanlarında sadece çektikleri uykusuzluk kalır."  Eğer oruç bizi kötü alışkanlıklar ve çirkinliklerden alıkoymuyorsa o zaman rabbimizin bizim kendimizi aç bırakmamıza ihtiyacı yoktur. Çünkü; O zaman oruçtan sadece bize açlık kalır. Allah, bizim takvaya kavuşmamız, kötülüklerden arınmamız için oruç tutmamızı ister.  Namazda aynı şekilde; kötülüklerden (fahşadan) arınmak için kılınır. "Muhakkak ki namaz çirkin hayasızlıklar ve kötülüklerden vazgeçirir." (Ankebut, 29/45) Bu bağlamda ikiside (Oruç ve Namaz) birbirinden ayrılmaz, çünkü ibadetlerin ana sebebi, kişiye takva kazandırması ve kötülüklerden arındırmasıdır. "Takva sahipleri cennetlerde ve nimetler içindedirler" (Tur, 52/17)

Peki Ramazan nedir? Bu konuda Said Havva der ki "Ramazan, gerçek anlamda bir eğitim dönemi, bir okuldur. Eğer bu okula katılanlar, yapmaları gereken şeyleri eksiksiz bir şekilde yerine getirirlerse, daha önce olduklarından farklı ve yeni bir kişilik kazanmış olarak bu okuldan mezun olurlar. Ramazan Müslümanın İslam'la gevşeyen bağlarını yeniler, daha önce ihmal etmiş olduğu, eksik bıraktığı nitelikleri yeniden kazandırır ve daha önceki alemi geride bırakarak yepyeni bir aleme geçer. Bu yeni alemde Müslümanlar dünyayı en büyük amaç sayma saplantısından sıyrılarak, ahireti ve Allah rızasını en büyük gaye bilme derecesine erişirler.

Allah Resulü'nün ve ashabın Ramazan'ı nasıldı? Onlar Ramazan'ı nasıl ihya ettiler?  -Bunu sormadan önce; "sahabe"nedir, kime denir ve neden "sahabe"yi örnek almamız gerekir?”  sorusuna kısa bir cevap verelim: Sahabe genel anlamıyla; Rasullah'ı görmüş onun sohbet halkalarında bulunmuş peygambere ve getirdiklerine iman etmiş ve buhal üzere ölmüş kişilere denir. Onlar Rasullah'tan sonra en güzel örneği sergilemiş ve bize rehber olmuşlardır. Her yaptıkları işte Allah'ı ve Resulü'nü, Kur'an ve sünneti gözetmişler, en büyük gayeleri Rablerini razı edebilmek olmuştur. Bizler de bunun için, her zaman sahabe diyoruz ve yapacağımız İşlerde rol model olarak, onları seçiyoruz ve beğeniyoruz. Radiyallahu anhum.

Hz. Aişe diyor ki; "Ramazan yaklaştığında ne Rasullah bizi tanırdı ne biz Rasullah'ı tanırdık." Yine bir başka hadiste; Ebu Hureyre rivayet etmiştir: "Rasullah (s.a.s.) halkı, Ramazan ayını ibadetle geçirmeye teşvik eder ve kim Ramazan ayını Allah'a iman ve sevabını ondan bekleyerek ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır buyurmuştur." (Buhari) Aişe (r.anha): "Ben Rasullah'ın  Şaban ay'ı kadar çok oruç tuttuğunu görmedim." Demiştir. (Buhari)

Hicretin ikinci senesinden onuncu senesine kadar Allah Resulü dokuz Ramazan (iki yüz altmış altı gün) geçirdi. Peki peygamber (s.a.s.) ve Ashab Ramazan'ı cihad ile gayret ile, şuurlu bir şekilde ihya ettiler. Bedir Ramazan ayında yaşandı. Mekke'nin Fethi Ramazan ayında yaşandı. İran; eski adıyla Sasani imparatorluğu, Raşid halifeliğinde bir Ramazan ayında fethedildi. Bugünün İspanya'sı olan Endülüs, Müslümanların eliyle büyük bir zafer elde ederek Ramazan ayında yaşandı. Selahaddin Eyyubi komutasında Kudüs, yine Ramazan ayında fethedildi. Bunun gibi daha birçok fetihler, zaferler, Ramazan ayında yaşanmıştır. O halde Ramazan ayı yatma ayı değil: cehd ve mücadele ayıdır. Sadece maddi anlamda değil manevi olarak da, bir mücadele evresidir. Nefis ile yapılan bir cihaddır.

Peygamber (s.a.s.) bir kutsi hadiste der ki: “Allah şöyle buyurmaktadır: Ademoğlunun işlediği her iyi amel kendisi içindir. Yalnız oruç müstesna! Çünkü oruç, benim için tutulur. Onun mükafatını ancak ben veririm. Oruç kalkandır. Biriniz oruçlu olduğu gün kötü konuşmasın, bağırıp çağırmasın. Eğer biri ona söver veyahut onunla dövüşürse, Ben oruçluyum, desin. Oruçlu kimsenin ağız kokusu, Allah katında mis kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun sevineceği iki an vardır: Biri iftar ettiği an duyduğu sevinçtir. Diğeri de rabbine kavuştuğu an duyduğu sevinçtir.” (Muttefekunaleyh) "Oruç Allah içindir" çünkü kul onda kimseyi Allah'a ortak koşmaz. Orucun mükâfatını yalnız Allah verir: onu başkasına havale etmez. Oruç kalkandır: kulu her türlü şehvetten korur. Bu nedenle cehennemden de korur. Zira cehennem, şehvetlerle çevrilmiştir. Ramazan Hakkıyla ihya edildiğinde, oruç hakkıyla tutulduğunda, insan için bir gelişim ve değişimdir.

Rasulullah ve ashab Ramazan girdiğinde bu ayın sünneti olan (mukâbele) Kur'an’ı çokça okurlardı. Nitekim Cebrail (a.s.) her Ramazan Peygamberimizle buluşur ve Kur'an'ın o güne kadar inmiş olan kısmını dinlerdi. "İbn Abas (r.a.) diyor ki: “Rasulullah insanların en cömertiydi. Onun en cömert olduğu da Ramazan’da Cebrail ile karşılaştığı andı. Cebrail Ramazan’da onunla her gece karşılaşır ve onunla karşılıklı Kur'an okurlardı."(Muttefekunaleyh) Ramazan'ın bir diğer sünneti de sahura kalkmaktır. Nebi (s.a.s.) sahur hakkında şöyle buyurmuştur: "Sahura kalkınız. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır" Bir başka hadiste: Rasullah(s.a.s.) "Bizim orucumuzla ehli kitabın orucu arasındaki fark, sahur yemektir," demiştir. (Müslim) Sahur yemek, İslam ümmetinin özelliklerindendir. Bunu Allah bu ümmete lutfetmiştir. Bu halde bulunmanın başlıca sünnetleri: abdest almak, gece namazı kılmak, (Teheccüt) istiğfar etmek (günahlardan af dilemek) ve imsak girdikten sonra sabah namazını kılmak üzere mescide gitmektir. Ramazan'ın bir başka sünneti de: iftar sırasında dua etmek, oruç açmayı geciktirmemektir: Rasulullah (s.a.s.) bu konuda şöyle demiştir:"İnsanlar oruç açmayı geciktirmedikleri sürece hayır içinde olurlar." (Muttefekunaleyh) ve devamında: İsrafa kaçmadan az yemek, mideyi tıka basa doyurmamaktır. Hz. Aişe'nin dediği gibi, "Kaç ay geçerdi de evimizde yemek pişirmek için ateş yakılmazdı. Günler birbiri arkasına düşerdi de bizim evimizde sadece iki siyahtan (su, hurma) başka bir şey olmazdı. Ramazan'ın bir başka sünnetide teravih namazıdır. Nebi (a.s.) ve ashap, cemaat ile Tâdili erkâna riayet ederek, (teravih) namazlarını ihya ederlerdi.  “Kim Ramazan'da inanarak ve sevabını Allah'tan umarak teravih namazı kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Muttefekunaleyh) Ramazan'ın bir başka sünneti de bu ayın son on gününde itikafa girmektir. İtikaf; Müslüman'ın dünya ile ilgili olan her şeyi kalbinden çıkararak, kendini ahiret amellerinin tümüne adamaktır. İbni Ömer (r.a.) diyor ki: “Resulullah(s.a.s.) Ramazan'ın son on gününde itikaf ederdi.” (Muttefekunaleyh) Ramazan'ın bir diğer önemli sünneti, Allah yolunda mal harcamak, sadaka vermektir bir başka sünneti ve vacibi ise, fıtır sadakası (fitre vermektir.) Fitre her Müslümanın kendisi ve buluğ çağına ermemiş çocukları adına vereceği bir sadakadır. Abdullah ibn Abbas (r.a.) fitre ile ilgili şöyle diyor: "Peygamberimiz (s.a.s), oruç tutanın çirkin söz ve davranışlardan arınması ve fakirlere yiyecek sağlaması için fitre vermeyi emretti." (İbn-i Mace) Ramazan'ın bir başka ve çok önemli sünneti de Kadir gecesini aramak ve ihya etmetir. Rasulullah, Kadir gecesi'nin tekli gecelerde olduğunu ve Ramazan'ın son on gecesinde olduğunu belirtmiş, “Kadir gecesini Ramazan’ın son on günü içinde arayınız!" (Buhârî, Leyletü'l-kadr, 3)

Kur'an Kadir Gecesi'nde indirildi ve vahiy Kadir Gecesi'nde geldi. Fakat yalnız bu ayda Nebi aleyhisselam'a vahiy gelmemiştir: Hz. Muhammed(s.a.s.)'den önceki tüm peygamberlere de Ramazan ayında vahyedilmiştir. Bu nedenle Ramazan, Kur'an ve vahiy ayıdır. Hz. Aişe diyor ki: Rasullah (s.a.s.) diğer aylarda göstermediği gayreti, Ramazan ayında gösterir ve diğer günlerde göstermediği gayreti, Ramazan'ın son on gününde gösterirdi. Ramazan'da toplumun bütün kesimleri İslam'dan nasiplenir. Aile topluluğu sahura kalkarak, akşam üzerleri sofra başında bir araya gelip iftarı bekleyerek ve hep birlikte oruç tutup diğer ibadetleri yaparak, İslam'dan paylarını alırlar. Ramazan toplumun her düzeyinde olumlu etkisini gösteren bir okuldur.

Bizler Ramazan’ı nasıl anladık ve bizim Ramazanımız nasıl olmalı? Ramazan bizi değiştirmiyor, yahut bizler Ramazan’da değişim ve ilerleme gösteremiyoruz. Neden? Çünkü biz, Ramazan'ı oruç, iftar, sahur, teravih, mukabele gibi, sadece ana temellerden ibaret sanıp, gelenekselleştirdik. Sanki ibadet değilde örf ve adet gibi muhtevasını, asıl manasını anlayamadık. Teravihlerimizi, hızlı olsun bitsine getirirsek, normal zamanda belki çok nadir okuduğumuz Kur'an'ı, Ramazan’da bir örf haline getirerek sayfalarca okur, fakat içeriğini anlamak için, hiç bir çaba göstermezsek, oruçluyuz diye çoğu zamanımızı yatarak geçirirsek, iftarlarımızda Allah Rasulü’nün "Midenizin üçte birini yemek üçte birini su, üçte birini de hava ile doldurunuz" sözüne muhalif olarak, midemizin üçte beşini doldurursak, gecelerimizi sünnete uygun bir şekilde ihya etmezsek, Kadir Gecesi’ni yirmi yedinci geceye sıkıştırıp, diğer geceleri şuursuzca geçirisek ve alışkanlık haline getirdiğimiz günahlarda ısrarcı olursak, Ramazan'da nasıl bir değişim kaydedebiliriz! Sahabe'nin Ramazan anlayışından ve yaşayışından asıl anlamıyla uzak kaldık. Ramazan bize gelmez, biz ona gitmeliyiz. Biz ortaya çabamızı koymazsak, Ramazan bizi değiştiremez.  Bizlerin Ramazan'a dair hazırlığı ne ölçüde var? Fırsatlar ayı olan bu ay için planlarımız var mı? Öncelikle her mümin, Ramazan'a girmeden, kendisiyle ciddi bir muhasebe yapmalı, amellerini, ibadet ve ahlakını sorgulamalıdır. Ardından Rabbiyle kendisinin arasına giren her türlü münkerden uzaklaşıp, Tevbe ve istiğfar etmeli, sonrasında salih bir niyet ile sağlam bir hedef koymalıdır. Bu hedefinde istikrarlı olmalı, Ramazan'ın sonuna kadar sabırla devam etmelidir. Bu ay takva ayıdır, sakınma ayıdır. Takva deyince bizim aklımıza sadece zühde ait şeyler geliyor, dindarlık geliyor. Fakat yanılıyoruz. Takva sakınmaktır, korunmaktır (Allah'tan korkmak, onun koyduğu sınırlardan sakınmaktır) Hz. Ömer (r.a.) Übey b. Ka'b'a diyor ki: “Ey Übey! Sen Kur'an’ı iyi bilen birisin. Kur'an kavramı olan takva nedir, ben takvayı nasıl anlamalıyım?” Übey diyor ki: “Ey Ömer! Sen hiç dikenli yolda yürüdün mü?” O: “Yürüdüm.” “Nasıl yürüdün?” “Elbisemi katladım, parmaklarımın ucuna bastım, dikenlere basmamak için, elimden geldiğince dikkatli bir şekilde yürüdüm.” Übey, Hz. Ömer'e diyor ki: Işte takva budur.

Ramazan bir başka deyişle Kur'an ayıdır. Müminler bu ayda Kur'an'a daha bir yakınlaşır, onunla farklı bir bağ kurarlar. Mukabele bu ayın önemli bir sünnetidir. Fakat biz bu sünneti biraz yanlış anladık;

Birincisi: Kur'an okumayı sadece bu aya has kılıp, Ramazan bitince üzerimizden büyük bir yük kalkmış gibi davranıp, Kur'an'dan uzaklaştık. Dolayısıyla yanlış anlamış olduk, çünkü Ramazan müminin Kur'an’la gevşeyen bağlarını güçlendirir. Eğer güçlendirmeyip, bir yük haline getiriyorsa, ortada büyük bir hata var demektir.

Ikincisi: Okuduğumuz Kur'an, bizi üzerinde düşündürmüyor ve etkilemiyor. Amacımız çoğu zaman, sureyi veya cüzü bir an önce bitirmek oluyor. Abdullah b. Mesud bu konuda der ki: "Kur'an'ı, şiir okur gibi hızlı hızlı okumayın, çürük hurma gibi dağıtıp saçmayın. İbret verici ayetlerin üzerinde durun ve kalplerinizi onlarla harekete geçirin. Hiçbirinizin gayesi, sureyi bitirmek olmasın!" (Muhammed b. Nasr) İbni Kayyım şöyle diyor: "Kalp için üzerinde düşünerek ve anlamaya çalışarak Kur'an okumaktan daha faydalı bir şey yoktur. Eğer insanlar üzerinde düşünerek Kur'an okumanın değerini bilselerdi, her şeyi bırakarak sadece onunla ilgilenirlerdi. Düşünerek ve anlayarak bir ayeti okumak, düşünmeden ve anlamadan yapılan bir hatimden daha hayırlıdır. (Miftâhu Dari's-Saâde)

Müslümanlar, Kur'an'dan uzaklaşıp, Kur'an'ın özünü bırakıp, lafızları ile meşgul olduklarında ve ayetler üzerinde düşünmeyi terk ettiklerindei, zillet, yenilgi ve fitneler meydana geldi. Yine İbn Mesud der ki: "Kur'an kendisi ile amel edilmesi için indirildi. Ancak insanlar, onu okumayı amel halinde getirdiler." Kur'an ancak bu amaçlar doğrultusunda okunduğunda ve yaşandığında mutlak manada insana faydalar sağlar. O yüzden Kur'an'da ki hedefimiz; sırf okumak için değil; anlamak, üzerinde tefekkür etmek ve amel etmek için olmalıdır.

 Bir müminin üzerinden Ramazan geçmesinin ecrini şu hadisle sonlandıralım: "Bir gün Allah Rasulü’nün yanına iki arkadaş geliyor. Bunlardan birisi ibadetlerine önem verip çokça ibadet ediyor, diğeri ise az ibadet ediyor. İbadetlerinde çok çalışkan olan, bir savaş sırasında şehit oluyor. Diğer arkadaş ise bir yıl sonra kendiliğinden vefat ediyor. Talha bin Ubeydullah bir gece rüya görüyor. Rüyasında diyor ki: Ben Cennet kapısındaydım: bir adam cennetten dışarı çıkıp o iki arkadaştan az ibadet eden ve yatağında öleni cennete dahil etti. Sonra da, çok ibadet edip şehit olanı cennete davet etti. Bana da senin daha zamanın gelmedi, sen bekle dedi. Sabah uyanınca bu rüyayı insanlara anlattığımda, çok şaşırdılar; yatağında ölen, şehit olandan nasıl daha önce cennete girer, dediler. Allah Rasulullaha sorunca, Allah Rasulü dedi ki: az ibadet edip yatağında ölen bir yıl fazla yaşamadı mı? Evet ey Allah'ın Resulü. O senenin Ramazan ayını geçirmedi mi? Evet ey Allah'ın Resulü. İşte budur dedi. Onun Ramazan'a erişmiş ve bir ay daha fazla amel etmiş olması, onu bir şehidin önüne geçirmiştir." (İmam Ahmed, Müsned)

Tuttuğumuz oruçtan sadece midelerde bir açlık, kıldığımız namazdan sadece uzuvlarda yorgunluk ve okuduğumuz Kur’an’dan sadece ağızlarda kuruluk kalmasından Allah'a sığınırız.

Rabbim bizleri bu ayın fırsatından istifade edenlerden ve hakkıyla ihya edenlerden kılsın.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul