18 Nisan 2024 - Perşembe

Şu anda buradasınız: / Hadisleri Anlamada Usûl.
Hadisleri Anlamada Usûl.

Hadisleri Anlamada Usûl. Doç. ABDULLAH HİKMET ATAN

GİRİŞ
Hadislerin anlaşılması meselesi dün olduğu gibi bugün de güncelliğini korumaktadır. Hadislerin dindeki yeri dikkate alındığında hiçbir zaman gündemden düşmeyeceği de görülmektedir. Zira dinimizde hadisi ilgilendirmeyen hiçbir mesele yoktur. Onun için bütün dini ilimler hadise muhtaçtır. Çünkü hadis, sünnetin bir bakıma ifadesi olup Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hayat tarzı sünnet, din adına ne anlam taşıyorsa hadisleri anlamak da o derece anlam yüklü olmaktadır. Onun için konu, Asr-ı saadet’ten günümüze her zaman gündemi işgal etmiştir.
Günümüzde hadise yönelik pek çok olumsuz yaklaşımda hadisi yanlış anlamanın acı ve derin izlerini görmek mümkündür. Bu da dinin asli kaynaklarından biri olup Kitap’tan sonra gelen sünneti zan altında bırakmaktadır. Dolayısıyla bu meselenin tüm yönleriyle incelenip ortaya konulmasına ihtiyaç vardır. Ülkemizde son zamanlarda bu konuya dair akademik mahiyette gerek tez gerek kitap çalışmalarının yapılması, makaleler yazılması sevindirici bir gelişmedir. Biz burada hadislerin anlaşılmasına katkı sağlayacak usul mahiyetinde birtakım bilgiler vermeye, konunun önemini ortaya koyup anlaşılmasına katkı sağlamaya çalışacağız.
1. Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) Hadisleri
Anlamaya Bizzat Teşvik Etmesi

Zeyd b. Sâbit’in (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bizden bir hadis işitip de onu ezberleyip başkasına ulaştıranın Allah yüzünü ağartsın. Nice taşıdığı ilmi, kendisinden daha iyi anlayan kimseye aktaran ve nice anlamadığı halde ilmi taşıyan kimse vardır.” (Ebû Dâvûd, İlim, 10) Aynı şekilde Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Vedâ Haccı’nda (10/632) Mina’da Mescid-i Hayf’ta okuduğu hutbenin sonunda şöyle diyordu “Burada bulunanlar bulunmayanlara (bu sözlerimi) tebliğ etsin! Olabilir ki burada hazır olan, bunu daha iyi anlayan birine tebliğ etmiş olur.” (Buhârî, İlim, 9)
Dikkat edilirse her iki rivayette de hadisin anlaşılmasından bahsedilmekte, rivayetin nirengi noktasını hadisin anlaşılması teşkil etmektedir. Hadisin anlamaya vurgu yapan bu kısmında, dinde derin bilgi sahibi olmanın vacip olduğuna, hadisin manalarının ortaya çıkarılması ile de içinde saklı olan taraflarının açık edilmesine teşvik vardır. (Hattâbî, Meâlim, 4, 187) Hz. Peygamber’in ilk hadisindeki övgü ve hayır duasına nail olmak isteyen pek çok İslâm âlimi üstün gayretler neticesinde hadislerin anlaşılması noktasında ciddi mesailer harcayıp o oranda takdire şayan mesafeler almışlardır. Dolayısıyla geçmişten günümüze hadislerin anlaşılmasına yönelik yapılan bu tür çalışmaları yok sayıp hadisleri acımasızca eleştirip reddetmek ilimle, vicdanla asla bağdaşmamaktadır.
2. Hadisleri Anlamada Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.)
Üslup ve Anlatım Tarzını Bilmenin Önemi

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, dile çok önem vermiş, sözlerinde kullandığı kelimelere, cümlelere ve üslûbuna özen göstermiştir. İmam Suyûtî, Hz. Âdem’den itibaren peygamberlere üstün bir dil kabiliyeti verildiğini; Hz. Peygamber’in ise muhatap olduğu toplumun özelliğinden dolayı mükemmel bir dil birikimi ile donatıldığını ifade etmiştir. (1998, 1, 1) Dolayısıyla Hz. Peygamber’in anlatım tarzı ve üslubunun çok yönlü olarak tahlil edilmesi, hadislerin sağlıklı biçimde anlaşılması ve değerlendirilmesi için yapılması gereken işlemlerden biridir.
Hz. Peygamber’in üslup ve anlatım tarzını doğrudan ve dolaylı anlatım olmak üzere iki kategoride değerlendirmek mümkündür.
1) Doğrudan Anlatım: Bildirilmek istenen konunun doğrudan açık ve net biçimde anlatılmasıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) doğrudan anlatımı daha ziyade ahkâma yönelik konularda emir ve nehiyleri ifade ederken, dünya işleri, hak ve hukuktan bahsederken, ahiret hallerine dair verdiği bilgilerde, hutbe irad ederken ve bir devlet başkanı olarak diplomatik yazışmalarda kullanmıştır. Meselâ “Ameller niyetlere göredir.” (Buhârî, Bed’u’l-vahy, 1 vd.), “Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir.” (Buhârî, Cenâiz, 2 vd.), “Müslüman ol kurtul!” (Buhârî, Bed’u’l-vahy, 1 vd.) hadislerinde doğrudan anlatım tarzı kullanılmıştır. Bu hadislerin anlaşılmasında herhangi bir problem söz konusu değildir. Zira konu açık ve yalın ifadelerle net olarak ortaya konmuştur.
2) Dolaylı Anlatım: Bir durumu ifade edebilmek için açık ve yalın ifadeler yerine, onu anlaşılır kılmak veya insanın zihnine yerleştirmek için başvurulan bir anlatım tarzıdır. Edebî tasvirler, teşbih, mecaz, istiare, kinaye, meseller ve kıssalar, dolaylı anlatımın ilk akla gelen örnekleridir. (Görmez, 259) Hadis metinlerinde sıkça rastlanılan bu anlatım tarzında dolaylı yoldan irad edilen bir hadisin, zahiri manasının dışında anlaşılması söz konusu olduğu için bir takım anlama problemleriyle karşılaşılmaktadır. (Sancaklı, 2017, 111) Dolayısıyla bir hadisi iyi anlayabilmek için öncelikli o hadisin bu anlatım tarzlarından hangisi ile irad buyurulduğunun çok iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) o sözü hakiki manada mı kullanmıştır mecazi manada mı? O hadiste hangi edebi sanatlar icra edilmiştir? gibi bir dizi suale verilecek doğru cevap, söz konusu hadisi yanlış anlaşılmaktan koruyacaktır.
Şu hadis buna delil teşkil etmektedir: Resûlullah (s.a.v.) seferlerinden birinde idi. Enceşe adında Habeşli siyahi bir hizmetçi de develeri sürüyordu. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) develerin üzerindeki mahfellerin içerisinde bulunan hanımların zarar görmemesi için ona: “Ey Enceşe! Ağır sür, kristallere dikkat et (kırma)!” buyurdu. (Buhârî, Edeb, 40 vd.) Kirmânî “Bu lâtif ve beliğ bir istiaredir. İstiarede vech-i şebehin açık olması zatı itibariyle lâzım değildir. Onu açık kılan karinelerden hâsıl olan açıklık kâfidir. Nitekim bu bahiste de öyledir” demek suretiyle hadisteki dolaylı bir anlatım şekli olan edebi sanatlardan istiareye dikkat çekmiştir. (Kirmânî, 1981, 22, 22) Burada Resûlullah’ın (s.a.v.) hanımları kristallere benzetmesi, onlardaki incelik, narinlik ve bünyelerindeki zayıflıktan kinayedir. (Aliyyü’l-Kârî, 2002, 7, 3023) Dolayısıyla bu hadis hakiki manasıyla anlaşılmaya çalışıldı mı Hz. Peygamber’in develerle kristal taşıttığı, buna bağlı olarak o dönemde Arap yarımadasında kristal ticaretinin yaygın olduğunu söyleme komikliğine düşülebilecektir.
3. Fiilî Sünnetin Dili ve Anlaşılma Usulü
Sahâbîlerin “Hz. Peygamber şöyle idi, şöyle yapardı, Hz. Peygamber’i şöyle yaparken gördüm” diyerek rivayet ettikleri Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) davranışları ve fiili uygulamaları sonucu oluşan sünnete fiili sünnet denilmektedir. Hz. Âişe’den nakledilen: “Resûlullah (s.a.v.), ayakkabı giymekte, saçını sakalını taramakta, abdest almakta, hâsılı hemen bütün günlük işlerinde gücü yettiği sürece sağdan başlamaktan hoşlanırdı” (Buhârî, Salât, 47) hadisini fiili sünnete misal olarak verebiliriz.
Fiili sünnetlerin doğru olarak anlaşılmasında onların mahiyetlerini bilmek büyük önem taşır. Aksi halde şer’i olanla olmayan birbirine karıştırılmak suretiyle yanlış anlamalar ve buna dayalı olarak da hatalı uygulamalar kaçınılmaz hale gelir. Bu bağlamda Hz. Peygamber’in fiili sünnetleri üçe ayrılır:
1) Hz. Peygamber’in bir insan olarak yaptığı fiiller: Bir peygamber sıfatıyla değil de bir insan olması hasebiyle Allah Resûlü’nden (s.a.v.) meydana gelen yeme, içme, oturup, kalkma gibi şahsi tecrübeye dayalı uygulamalardır ki bunlar genel olarak bağlayıcı değildir.
2) Şer’i bir delille Hz. Peygamber’in sadece kendisine has kılınan fiiller: Teheccüd namazının kendisine farz olması, Ramazan’da visal orucu tutması, dörtten fazla hanımla evlenmesi gibi Hz. Peygamber’e ait oluşu şer’i bir delile dayandığı için sair müslümanların kıyas yoluyla delil olarak alamayacakları fiillerdir.
3) Hz. Peygamber’in teşri nitelikli fiilleri: Namaz kılması, oruç tutması, haccetmesi, ziraat ortaklığı kurması, borç alıp vermesi gibi evrensel nitelikte teşri mahiyetli sünnettir ki peygamberlik vasfına dayalı olarak umumi teşri kastıyla ve uyulması için Hz. Peygamber’den sâdır olan bu fiiller bütün Müslümanlar için bir delil olup tâbi olunması mecburidir. Bu fiilleri de biri Kur’ân’ın mücmelini açıklamak için yaptığı diğeri bağımsız olarak ve bir işin mübah oluşunu göstermek için yaptığı fiiller olmak üzere iki kategoride değerlendirmek mümkündür. (Kıylık, 2019, 163)
4. Hz. Peygamber’e Cevâmiu’l-Kelim
Özelliği Verilmesi
Birçok kelimeyi (manayı) içinde toplayan anlamında cevâmiu’l-kelim, “veciz sözler” demektir. (Ece, 2019, 59) Az lafızla çok mana ifade etme özelliği de diyebileceğimiz bu vasfa dair Peygamber (s.a.v.) Efendimiz kendisinin sair peygamberlerden üstünlüğünü sayarken: “Bana cevâmiu’l-kelim verildi” buyurmuştur. (Müslim, Mesâcid, 8) “Utanmazsan dilediğini yap” (Buhârî, Enbiyâ, 54), “Temizlik imanın yarısıdır” (Müslim, Tahâret, 1) gibi hadisler cevâmiu’l-kelim hadislerdendir. Hz. Peygamber’in bazı hadislerindeki bu özellikten hareketle söz konusu hadisleri anlamada, hadisi eksik ve yanlış anlamama adına kuşatıcı bir anlayışa sahip olmak ve bunun için de ciddi çaba göstermek gerekmektedir.
5. Hadislerin Ortaya Çıkma (Vürûd)
Sebebinin Bilinmesi Hadislerin Anlaşılmasını
Kolaylaştırır, Doğru Anlaşılmasını Sağlar
Nasıl ki âyetlerin iniş sebepleri (esbâbü’n-nüzûl) onları doğru anlamaya katkı sağlıyorsa, Peygamber (s.a.v.)’in herhangi bir söz söylemesine veya bir işi yapmasına yol açan sebep, vesile ve durumları (esbâbü vurûdi’l-hadîs) bilmek de hadisleri iyi ve doğru anlamaya yardımcı olur. (Aydınlı, 71) Şu kadar var ki hadislerin bir kısmı belli bir sebebe bağlı olarak söylenmekle beraber bütün hadislerin vürûdunda bir sebep aranmasına gerek yoktur. Zira bazı hadisler Resûl-i Ekrem’in yaptığı sohbetler ve verdiği öğütler sırasında ortaya çıkmıştır. (Ayvallı, 11, 362) Bununla birlikte sebeb-i vürûdu mevcut olan hadislerin bu ayrıntılarını bilmek son derece önemlidir; çünkü sebebin bilinmesiyle her şeyden önce mesele aydınlığa kavuşur. Hz. Peygamber’in söylediği sözlerin taşıdığı hükümler umumi midir, hususi midir; farz gibi yapılması zorunlu veya mendûb gibi yapılması tavsiye edilen bir hüküm olup olmadığı gibi bir takım önemli hususlar bununla açıklık kazanır. Dolayısıyla hadisten hüküm çıkarmak bir ölçüde kolay hale gelir. Diğer taraftan sebeb-i vürûdun bilinmesi hadisin etraflı bir şekilde ve kolayca anlaşılmasını sağlar. Benzer bir meseleye tatbik edilerek hüküm çıkarılmasını kolaylaştırır. (Uğur, 238)
Meselâ Buhârî ve Müslim’in ortaklaşa rivayet ettikleri bir hadiste sahâbeden Râfi’ b. Hadîc (r.a.) Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) tarlaları kiraya vermeyi yasakladığını haber vermiştir. (Buhârî, İcâre, 22 vd.) Hadis bu şekliyle genel (âmm) bir hükmü ifade etmekte olup ne şekilde olursa olsun tarlaların tamamının başkasına belli bir ücret karşılığı kiraya verilmesini yasaklamaktadır. Oysa bu hadisin sebeb-i vürûduna bir başka rivayette rastlıyoruz. Zeyd b. Sâbit (r.a.) dedi ki: “Allah Râfi’ b. Hadîc’i affetsin. Vallahi ben (ziraî ortaklık/müzâraaya dair) hadisi ondan daha iyi bilirim. (Aralarında müzâraa ortaklığı bulunup da) döğüşmüş olan iki adam Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) gelip durumu arzettiler. O da «Hâliniz böyle olursa tarlaları kiraya vermeyiniz» buyurdu. (Öyle anlaşılıyor ki) Râfi’ Hz. Peygamber’in (yalnız): «Tarlaları kiraya vermeyiniz» emrini işitmiş (sebeb-i vürûdundan haberdar olmamıştır).” (İbn Mâce, Ruhûn, 10 vd.) Görüldüğü gibi bir sahâbî de olsa hadisin vürûd sebebi bilinmediğinde yanlış anlaşılmalara yol açılabilmektedir. Halbuki burada hadisin sebeb-i vürûdu, genel (âmm) olan hükmü sınırlandırmaktadır (tahsis).
Hadis Şerhlerine Başvurunun Önemi
Hadislerin şerhedilmesi Hz. Peygamber’in sözlerinin delalet ettiği manalara ulaşabilmek içindir. Resûlullah’ın (s.a.v.) maksadını, ne ona herhangi bir şey ilave ederek ne de noksanlaştırarak tam bir şekilde anlama, İslam’a herhangi bir bid’at sokulmasını dolayısıyla dinin tahrif edilmesini engelleyecektir. Nitekim ehl-i bid’at mezheplerin nasları yanlış anlamaları, onların ehl-i sünnet çizgiden sapmalarına yol açmıştır. Bunun için de hadislerin doğru anlaşılabilmesi için gereği gibi açıklanmasına ihtiyaç duyulmuş ve gerek hadis kitaplarına gerekse münferit hadislere tarih boyunca şerhler yazılmıştır. Dolayısıyla bu şerhlere müracaat, hadislerin doğru anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Mesela bir hadiste Resûl-i Ekrem (s.a.v.) “Allahım beni, miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür ve miskinler zümresinden haşret” (İbn Mâce, Zühd, 7) diye dua ettiğini görüyoruz. İlk bakışta bu hadisten Resûlullah’ın (s.a.v.) Allah Teâlâ’dan fakirliği istediği gibi bir düşünce hatıra geliyorsa da hadisin şerhlerine müracaat ettiğimizde buradaki miskinlikten, tevazu ve alçakgönüllülüğün kastedildiğini anlıyoruz. (Sindî, 1996, 4, 434)
SONUÇ
Hadisler sıradan sözler değildir. İşin içinde Resû-lullah’ın (s.a.v.) olması, onlara gerek konum gerekse üslup bakımından farklı hususiyetler kazandırmaktadır. Dolayısıyla sadece Arapça bilmekle hadislerin anlaşılması mümkün olamaz. Onun için ciddi mesailere ihtiyaç vardır. Öncelikli olarak hadisin kime, hangi zamanda ve zeminde, hangi vasıf ve sıfatla söylendiği ve niçin yapıldığının tespit edilmesi önem arzetmektedir. Bunun için de hadisin teşri değerinin ortaya konulması ve şayet varsa vürûd sebebinin bilinmesi gerekir. Yine Hz. Peygamber’in üslubunun tespiti, hadisin yanlış veya noksan anlaşılmasının önüne geçecektir. Bütün bunların belirlenmesinde hadis kitapları veya münferit hadisler üzerine yazılmış olan şerh çalışmaları, büyük kolaylık sağlayacaktır. Bu işin ahiretimizi ilgilendiren tarafını dikkate aldığımızda, hadisleri gelişigüzel değil gereğince anlamada daha titiz ve sorumlu davranmamız gerektiğini vurgulamakta fayda görüyoruz.
Aliyyü’l-Kârî. (2001). Mirkâtü’l-mefâtîh şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.
Aydınlı, Abdullah. (2013). Hadis Istılahları Sözlüğü. İstanbul: M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları.
Ayvallı, Ramazan. (1995). “Esbâbü Vürûdi’l-Hadîs”, DİA. İstanbul: TDV Yayınları.
Buhârî. (1400). el-Câmi‘u’s-sahih. Kahire: el-Mektebetü’s-Selefiyye.
Ebû Dâvud. (2009). es-Sünen. Beyrut: Dâru’r-Risâleti’l-Âlemiyye.
Ece, Abdurrahman. (2019). “Bana Cevâmiu’l-Kelim (Özlü Sözler) Verildi Hadisinin Tahlili”. İstanbul: FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi.
Görmez, Mehmet. (2020). Sünnet ve Hadisi Anlama Kılavuzu. Ankara: Otto Yayınları, Hattâbî. (1932). Meâlimü’s-Sünen. Haleb: el-Matbaatü’l-İlmiyye.
İbn Mâce. (1975). es-Sünen. Kahire: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî.
Kıylık, Mustafa Harun. (2019). “Hz. Peygamber’in Teşrî Nitelikli Olmayan Fiillerinin Bağlayıcılık Açısından Değeri”. Trabzon: Trabzon İlahiyat Dergisi.
Kirmânî. (1981). el-Kevâkibu’d-derârî fî şerhi Sahîhi’l-Buhârî. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî.
Müslim. (1991). el-Câmi‘u’s-sahih. Kahire: Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye.
Sancaklı, Saffet. (2017). “Hadislerin Doğru Yorumlanmasında Hz. Peygamber’in Dolaylı Anlatım Üslubunun Analizinin Önemi”. Malatya: İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi.
Sindî. (1996). Şerhu Süneni İbn Mâce, I-V, Beyrut ts.
Suyûtî. (1998). el-Muzhir. Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye.
Uğur, Müctebâ. (1992). Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
*Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul